17 Eylül 2009 Perşembe

La vie en rose..



En azından bir kere kabuslarına girmeliyim..

İliklerine kadar irkilmelisin kalabalıkta ben sandığın birini görüp. Dehşete düşmelisin gururundan. Ağlayan insanlar burkmalı içini, bu dudaklar, dualar, sen de bir yerden sonra insafa gelmelisin. Ki o yer başını çevirip her arkaya baktığında herzaman geride kaldı artık. Dönemez, gidemez, üzülemezsin bile. Her gece geçtiğin karanlık dar sokak girişinde tereddüte düşmelisin, burun deliklerinden kaldırımlara varan bir nefes koyvermelisin sonra. Yavaşlatabilirmişşin sanarak elini kalbine götürmelisin usulca. Donup kalmalısın oracıkta. Kalbinin yerini bile unuttuğunu anlayınca çekmelisin elini sol göğsünden yanaklarına hatırlatarak utancın rengini. Göklerin değil bu kez kaldırımın rengini öğrenmelisin. Başını kaldırmadan yürüyüp, kaçmalısın kendinden. Ve nefesini bırakmalısın artık. Kaçtığın yerde gördüğün kendinden. Vardığın yerde bıraktığın cisimden. Ulaştığın yerde bekleyen senden. Ve sen en azından bir gece kabuslarına girmelisin kendinin..

24 Şubat 2009 Salı

Yaratılış ve Kıyamet (I)

İnsan gördüğü şeye inanır.. Ve biter. Bu kadar. Karmaşıklaştırmaya gerek yok.

Ama görmediği şeyler için? Fikir yürütür, hayal kurar, korkular, umutlar, paranoyalar, inançlar yaratır.

Bunun nedeni tabii ki tanrıdır. Çünkü bu tanrının en büyük özelliklerinden birisidir ve kalıtımsal olarak nihayetinde insanada geçmiştir. Çünkü tanrı kördür. Yarattığı her şey, ya da yaratmak istedikleri kafasında bir hayal dünyasıydı vaktiyle. Ve o dünyayı yarattı. Hayal ettiği gibi yarattı insanları, dünyayı, her türlü haşerat ve tabiatı. Buraya kadar her şey iyi gitti. Ancak sıçış şurada başladı ki; hayal ettiklerini yaratan tanrı hayalini yarattıktan sonrasını hayal edemedi. Nedeni hayallerin ayrıntılı olarak düşünülmemesi yani hayalin bir bütün olarak güzel olmasından kaynaklanmaktadır. Yarattığı varlıkların ve düzenin işleyişi hakkındaki etkileride bundan sonra fikir yürütmeye kaldı ve olaylar artık tamamen iki bağımsız senaryoya dönüştü. Bu senaryolar bazen birbiriyle kesişti bazen paralel gitti bazende birbirlerine zıt giderek çarpıştılar. Hal böyle olunca melekler, şeytanlar gibi mahlukatlar ek senaryolar ya da senaryodan da öte bir anlatıcı rolünde tanrı tarafından yazıldı ve yaratıldı. Bu senaryoları dinleyen tanrı bir bakıma kendine kılavuz tayin etti. İlk başlarda bu kılavuzlar ile işler rayında gitsede kılavuzluk yapan muhterem zatlar senaryo içinde kendi senaryolarınıda yazmayı ihmal etmediler. Ve bu rutin işleri arasına eğlenmek için bu yan senaryoları tanrıya sunmaktan da öte durmadılar. Bu durum yaratılıştan itibaren günümüze dek bu şekilde kör topal idare ederken, şeytanın binlerce ek senaryolarından birinde keyf olsun diye yazdığı bir insan seçimi ve bu seçilmiş insana bahşettiği bilgi birikimi, oyunda belki son perdeyi işaret etmiştir. Bu insana verilen bilgi; tüm bu düzenin nasıl işlediğini idrak edebilme yetisidir. Ancak şeytanın bu eğlencesinde hesap etmediği ya da gözden kaçırdığı nokta bu insanın yazar olması, yazar olmasının yanında da ününün yazdığı kıyamet kitaplarından gelmesidir. Tüm bu düzenin işleyişine malik olan insan kararını vermiştir. Tüm yazılanları toparlayacak, düzenleyip yeniden bir işleyişe koyacak ya da bu düzenin sonunu hep hayal ettiği gibi kendi yazacaktır.

12 Eylül 2008 Cuma

Chuck Palahniuk


  • Dövüş Kulübü (Fight Club)
  • Gösteri Peygamberi (Survivor)
  • Görünmez Canavarlar (Invisible Monsters)
  • Tıkanma (Choke)
  • Ninni (Lullabay)
  • Kaçaklar ve Mülteciler (Fugitives & Refugees)
  • Günce (Diary)
  • Stranger Than Fiction
  • Haunted
  • Rant
  • Snuff



İşte bu kitapları yazan deha..

Okuyanın görüşlerini değil, doğrudan okuyanı değiştirebilen büyücü. Hayatın içindeki sertliği insanın gözüne sokarak hayatla başa çıkabilme gurusu. Kitaplarındaki karakterler kim olursa olsun okuduktan sonra o karakter artık sensindir. Ve buna göre ayağını denk almalısın, çünkü artık hayat senin için daha kolay ancak daha tehlikelidir.Çok bilen çok yanıldı. Ve bildiğin her bilgi içinde çürüdüğün bir hücreydi. Saygıyla burda üstadı anmaktan gurur duyarım efenim...

Okuyun, okutun, izleyin.. Hayatınızda bunları yapmadan, denemeden, görmeden lütfen gitmeyin..

11 Eylül 2008 Perşembe

Ezginin Günlüğü-Gemi


Ah, küçücük gemi, sulara attın şimdi kendini, delisin 
Ah, yakarlar seni, dönmezsin bir daha geri, delisin


Ah, deniz olayım, tuzumu rüzgârda savurayım, deliyim

Ah, ne yelken ne yel, köpüklerde kaybolayım, deliyim


Kime sorsam dönüşüm yok
Nereye gitsem mavi
Yelkenimde deli rüzgâr Her yanım tuz, deliyim

Ah, peşimde rüzgâr, ne yağmurlar dost ne bir kıyı var,
deliyim
Ah, düşlerim kaldı, yalnızım düşlerim kaldı, deliyim

Ah, yaralı kalbin, sönüp gidecek yaralı kalbin, delisin

Ah, küçücük gemi, dönmezsin bir daha geri, delisin

Kime sorsam dönüşüm yok
Her gemi biraz deniz
Her yanım mavi, her yanım yel
Her yanım tuz

10 Eylül 2008 Çarşamba

Para(sız)lık(tan)


  • öldürebilir
  • yaşatabilir
  • mutlu ve mutsuz yapabilir
  • güldürüp, ağlatabilir
  • huzura etkisi anladığım kadarıyla dolaylıdır
  • elde edebilmesi zor olduğu kadar kolaydır
  • yokluğu varlığından zordur
  • insan icadı olduğu her yerinde bellidir
  • kokusu yoktur, olduğunu zannedenler vardır
  • lazımdır
  • çok lazımdır
  • ihtiyaç duyulması başlıca bir utanç kaynağıdır
  • varlığıyla gurur duymak daha utanç vericidir ama arsızlık getirdiği için önemi yoktur.

Emre's Radio






NEY

Yıkıldın. Paramparça oldu zaten dağınık olan tüm parçaların. Üzüntü kelimesi üzüntünün anlamını bile artık karşılamaktan çok uzak. Yeni kelimeler üretmeli, sözlükler yazmalı, yeni bir dili yaratmalısın ancak anlaşılabilmek için. Dünya üstünde bu dili konuşan tek kişi olsan bile ana dilini kendinle taşımalısın heryere. Gramer yapısına dikkat etmemeli ve diline ölçüyü getirmelisin. Kısık, sessiz ve de ekolu bir ölçü. Ney üfler gibi. Neye üflediğini bilmeden. Üflemeden atmalısın sancını ki dilin anlaşılmasın. Fiziksel acılardan kaçmalı. Gitmediğin yerler yüzünden ayaklarında yaralar çıkmamalı. Yaraların yara olmadığını anlatan yeni kelimelerde yaratmalısın tabii. Gözün mü kulağın mı diye sorduklarında artık düşünmeden ağzım diyebilmelisin. Ancak artık diyemezsin. Çünkü diyebilecek bir ağza ihtiyacın olmalı. Tüm yarattıklarını yeniden konuşabilecek, sese çevirebilecek bir ağıza. Ney gibi konuşmalısın. Üfleyerek. Rüzgar gibi. Üfür Üfür...