12 Eylül 2008 Cuma

Chuck Palahniuk


  • Dövüş Kulübü (Fight Club)
  • Gösteri Peygamberi (Survivor)
  • Görünmez Canavarlar (Invisible Monsters)
  • Tıkanma (Choke)
  • Ninni (Lullabay)
  • Kaçaklar ve Mülteciler (Fugitives & Refugees)
  • Günce (Diary)
  • Stranger Than Fiction
  • Haunted
  • Rant
  • Snuff



İşte bu kitapları yazan deha..

Okuyanın görüşlerini değil, doğrudan okuyanı değiştirebilen büyücü. Hayatın içindeki sertliği insanın gözüne sokarak hayatla başa çıkabilme gurusu. Kitaplarındaki karakterler kim olursa olsun okuduktan sonra o karakter artık sensindir. Ve buna göre ayağını denk almalısın, çünkü artık hayat senin için daha kolay ancak daha tehlikelidir.Çok bilen çok yanıldı. Ve bildiğin her bilgi içinde çürüdüğün bir hücreydi. Saygıyla burda üstadı anmaktan gurur duyarım efenim...

Okuyun, okutun, izleyin.. Hayatınızda bunları yapmadan, denemeden, görmeden lütfen gitmeyin..

11 Eylül 2008 Perşembe

Ezginin Günlüğü-Gemi


Ah, küçücük gemi, sulara attın şimdi kendini, delisin 
Ah, yakarlar seni, dönmezsin bir daha geri, delisin


Ah, deniz olayım, tuzumu rüzgârda savurayım, deliyim

Ah, ne yelken ne yel, köpüklerde kaybolayım, deliyim


Kime sorsam dönüşüm yok
Nereye gitsem mavi
Yelkenimde deli rüzgâr Her yanım tuz, deliyim

Ah, peşimde rüzgâr, ne yağmurlar dost ne bir kıyı var,
deliyim
Ah, düşlerim kaldı, yalnızım düşlerim kaldı, deliyim

Ah, yaralı kalbin, sönüp gidecek yaralı kalbin, delisin

Ah, küçücük gemi, dönmezsin bir daha geri, delisin

Kime sorsam dönüşüm yok
Her gemi biraz deniz
Her yanım mavi, her yanım yel
Her yanım tuz

10 Eylül 2008 Çarşamba

Para(sız)lık(tan)


  • öldürebilir
  • yaşatabilir
  • mutlu ve mutsuz yapabilir
  • güldürüp, ağlatabilir
  • huzura etkisi anladığım kadarıyla dolaylıdır
  • elde edebilmesi zor olduğu kadar kolaydır
  • yokluğu varlığından zordur
  • insan icadı olduğu her yerinde bellidir
  • kokusu yoktur, olduğunu zannedenler vardır
  • lazımdır
  • çok lazımdır
  • ihtiyaç duyulması başlıca bir utanç kaynağıdır
  • varlığıyla gurur duymak daha utanç vericidir ama arsızlık getirdiği için önemi yoktur.

Emre's Radio






NEY

Yıkıldın. Paramparça oldu zaten dağınık olan tüm parçaların. Üzüntü kelimesi üzüntünün anlamını bile artık karşılamaktan çok uzak. Yeni kelimeler üretmeli, sözlükler yazmalı, yeni bir dili yaratmalısın ancak anlaşılabilmek için. Dünya üstünde bu dili konuşan tek kişi olsan bile ana dilini kendinle taşımalısın heryere. Gramer yapısına dikkat etmemeli ve diline ölçüyü getirmelisin. Kısık, sessiz ve de ekolu bir ölçü. Ney üfler gibi. Neye üflediğini bilmeden. Üflemeden atmalısın sancını ki dilin anlaşılmasın. Fiziksel acılardan kaçmalı. Gitmediğin yerler yüzünden ayaklarında yaralar çıkmamalı. Yaraların yara olmadığını anlatan yeni kelimelerde yaratmalısın tabii. Gözün mü kulağın mı diye sorduklarında artık düşünmeden ağzım diyebilmelisin. Ancak artık diyemezsin. Çünkü diyebilecek bir ağza ihtiyacın olmalı. Tüm yarattıklarını yeniden konuşabilecek, sese çevirebilecek bir ağıza. Ney gibi konuşmalısın. Üfleyerek. Rüzgar gibi. Üfür Üfür...

9 Eylül 2008 Salı

Ankara Sözlüğü I

tek yön
tek bir yol.
bütün yolların bir yere çıktığı, ters yön tabelalarının senin için geçerli olmadığı, karadan, denizden, havadan, nefesimden en kolay benden gidilen tek kişilik yolculukların tek yönü..

tavan
pürüzsüz bembeyaz.
beyazlığında kaybolabildiğimiz kadar taban,
sigara dumanımızı kaplayabildiği kadar bulut,
sırtımızı döndüğümüz zaman taban,
hiçliğimiz kadar beyaz, beyazın kadar gökkuşağı,
ve diğerleri kadar biraz düm, biraz düz...

pamuk
1 kilo pamuk 1 kilo demirden benim nazarımda herzaman ağır olacaktır. Demirin aynı teraziye çıkması bile küstahlıktır. En büyük küstahlık terazinindir hatta. İkisini kıyaslamaya kalkan dengesizler sürüsü. Hesaplı cinnnet olmazdı.

Cinnet
Cennetten gelir aslı. Sonrasında illa ki birileri cennete gider.

Özlem
Tavanda tek yöne baktığında bastıran cinnet tutkusunun pamuk ipliğine dokunduğunda çıkan ince, sağır eden, yürek bürken kadın isminden hallice erkek zangırtısı...

8 Eylül 2008 Pazartesi

Girişti, Gelişecekti, Sonuç bir yerlerde idi.

Sadece tiz bir çığlıktı. Ama uzundu. Hatırdan çıkmayacak cinsten korkutucu ve ürpertici. İlk defa dinlediği büyüleyici şarkının fonundan gelen güzel bir efekt sandı önce çığlığı. Öylesine kapılmıştı ki çünkü şarkıya. Karanlık odayı doldurmuş şarkı dış dünya ile 17 dakikalık ilişkisinide kesivermişti. Kapanan kapı sesinden şarkının sonlarına yaklaşmakta olduğunu düşündü, çünkü bu deli herifler seviyordu müzikte böyle imgeleri kullanmayı. Şarkıyı içinden bir bravo çekerek sessizce alkışladı bir elinde yanan sigarasıyla. Parçayı tekrar dinlemekle, şarkının bitimindeki huzuru yaşamak arasındaki kararsızlık anında farketti; kapının tekrar kapanarak az önceki tiz çığlığın yerini bağırtılara bıraktığını. O an anladı şarkıyı dinlemediğini, hatta değil şarkıyı dinlemek, ne bilgisayarındaki müzik aparatının kapalı olduğunu, ne de bilgisayarını tamamen hiç açmadığını anımsadı. Ne bir müzik vardı odada, ne karanlık. Ampül, masa lambası, köşede yanan 2 mumun gözleri acıtacak kadar aydınlattığı odayı farketmesiyle aynı tarihlere denk geldi ürpermenin şiddetini öğrenmesi. Ama kararsızlık doğasında vardı ve doğal yaşama saygı göstermesinin farkındaydı. Tepki vermezse her şeyin aynı kalacağını sanırdı hep. Tepkisizliği ile birlikte dış dünyanında donup kalacağını farketmesi, ölümü düşündüğü sıkıcı ders aralarının teneffüs ziliyle çakışmasıyla yine aynı tarihlere denk gelmekteydi. Huzursuz bir tepkisizlikle ayağa kalktı, kapıyı aralayarak olaya fazla dahil olmayacağını düşündüğü bir eylemde bulunup sadece görme organını kullanabileceği kadar kafasını çıkardı. Ve dondu. Gözlerinin dolması donmasından mıydı, yoksa dolu gözlerle etrafa baktığı için gözyaşlarının donmasından mıydı kimse bilmedi.